Şubat 19, 2011

Anadolu'da Cerrahinin Tarihi

Aşıklı Höyük'te bir büyücü-doktor, Bergama'da bir filozof cerrah, tıbbın babası Koslu Hipokrat ve şifahanelerden yetişen binlerce hekim... Kötü ruhlar, topraktan çıkan kötü hava ya da mevsimlerin etkisi; nedeni ne olursa olsun cerrahlar binlerce yıldır neşterle iyileştirmeye çalışıyor. Birazdan ameliyata gireceğim! İnsan kendini nasıl hisseder, tahmin edebilirsiniz. Hasta ben olsaydım elbette korku hissederdim. Bense ilk kez bir ameliyatı görüntüleyeceğim ve bunun beni nasıl etkileyeceğini tahmin bile edemiyorum. Sadece çok heyecanlıyım. Ameliyathanede hazırlıklar sürüyor.

Orta yaşın üzerinde bir hastaya, baş ağrılarına neden olan tümörden kurtulması için mikrocerrahi yöntemiyle açık beyin ameliyatı yapılacak. Çıplak gözle zor görülebilen çok küçük yapıların özel ameliyat mikroskobunun büyütücü etkisinden faydalanılarak ve çok ince aletlerle, ameliyat edilmesine mikrocerrahi deniyor. Çok zor görülebilen iğne ve iplikler kullanılarak, çapı 1 milimetreden daha küçük damar ve sinirler ameliyat edilebiliyor. Cerrahlar operasyon sırasında mikroskop özelliği olan gözlüklerle çalışıyor.

Ameliyatı yapacak olan Başkent Üniversitesi Hastanesi nöroşirurji uzmanlarından Prof.Dr. Hakan Caner ameliyathanenin kapısında beni uyarıyor: "Cerrahi aletlerinin bulunduğu masaya yaklaşmayın. Aksi halde tüm aletlerin yeniden sterilize edilmesi gerekir." Ardından hazırlanmak üzere izin istiyor. Ameliyatın yaklaşık 6 saat süreceği tahmin ediliyor. Uzmanlardan oluşan ekiple birlikte maske ve bonelerimizi takıyoruz, dezenfektanlarla dirseğe kadar ellerimizi yıkıyoruz, steril ameliyat gömleğini giyip, eldivenlerimizi takıyoruz. O sırada daha önce ameliyathaneye getirilmiş olan hastaya bir yandan anestezi uygulanıyor. Hakan Bey'in yüzüne bakıyorum. Herhangi bir gerilim belirtisi yok, son derece rahat görünüyor.
İşinin gereği olan tüm ön hazırlıklarından emin ve olası sürprizlere hazır. Ameliyathane bölümü cerrahların tam sorumluluk ve yetki sahibi oldukları bir alan. Yalnız onların talimat, yönlendirme ve izinleri doğrultusunda hareket edilebiliyor. Dolayısıyla, bir aslanı ininde izler gibiyim. Birazdan tüm sağlık personeli 6 saat sürecek maratona başlayacak. Bir cerrahi tedavi, hastanın geldiği ilk günden başlayan bir süreç. Ameliyat bir strateji gerektiriyor ve hastanın durumundaki değişimler bu stratejinin değiştirilmesine neden olabiliyor. Cerrah, ameliyattan önce birlikte çalışacağı ekibe, uygulayacakları stratejiyi adım adım anlatıyor.
Ameliyata başlayıp, ulaşılmak istenen organa vardıklarında karşılaştıkları tablo tüm stratejiyi değiştirebilir; buna hazırlıklı olmaları gerek. Ameliyat personeli o kadar rahat, işini bilir ve kendinden emin bir tavırda ki, aklıma herhangi bir olumsuzluk gelmiyor. Bense onları engelleyecek herhangi bir şey yapmamak için neredeyse görünmez olmaya çabalıyorum. Hastanın saçları kesilip, tıraş ediliyor ve üzeri dezenfekte işlemi için povidon iyot ile siliniyor. Anestezi uzmanı cihazların yardımıyla yaşamsal işlevleri sürekli kontrol ediyor. Saçlı deri kesiliyor, kafatası kemiğinden oval bir parça kesilerek yerinden çıkarılıyor ve hastanın beyni objektifimin önünde!
Doktorlar beyindeki tümörü temizlemek için çalışırken, tanık olduklarım beni yaklaşık 10 bin yıl öncesine götürüyor. Anadolu'nun orta yerinde bir Neolitik Çağ yerleşimi olan Aşıklı'dayım... Tarihler İÖ 8 binleri gösteriyor. Bu kez karşımda kafatası cerrahi operasyonla delinen bir kadın var. Operasyonun neden yapıldığı belli değil. 20-25 yaşlarındaki kadının başında herhangi bir travma izi yok ama omurlarındaki eğrilme, düşme sonucu bir yaralanmanın söz konusu olabileceğini gösteriyor. Yine de net bir sonuca varmak zor. Başka ihtimaller de var.
Bu trepanasyonun (kafatası delgi ameliyatı) bir epilepsi vakasına müdahale, başağrısını tedavi ya da dini bir ritüel için gerçekleştirilmiş olması da mümkün. Binlerce yıl sonra, 1992 yılında Aksaray yakınlarındaki Aşıklı Höyük'te Prof.Dr. Ufuk Esin tarafından yürütülen kazılarda bulunan kafatasında yapılan kemik ölçümleri, bebeğiyle birlikte gömülmüş olan kadının operasyon sonrası yaşadığını ortaya koyuyor. Anadolu'da trepanasyon örnekleri konusunda araştırmalar yapan antropolog Prof.Dr. Metin Özbek'e göre, beyin ameliyatı geçirmiş kadının kafatasındaki trepanasyon deliği ameliyat sonrasında en az bir hafta yaşamış olabileceğini gösteriyor.
Antropolog Prof.Dr. Yılmaz Selim Erdal, bugün Anadolu'da, 23 farklı yerleşimde yapılan kazılarda bulunmuş 40'tan fazla trepanasyon örneği olduğunu söylüyor ve ekliyor: "Aşıklı'da bulunan örnek Anadolu'da, bir canlıda yapıldığı ortaya konan en eski cerrahi olgulardan birisi olması açısından önemli." Aşıklı Höyük'te bulunan kafatası aynı zamanda cerrahinin ne denli eski bir geçmişi olduğunun da göstergesi. Prof.Dr. Metin Özbek, "Nöroşirurjinin tarihi Neolitik Çağa kadar uzanıyor" diyor.
Beyin cerrahı Bekir Tuğcu ise "Anadolu'da Canlıda Yapılan İlk Trepanasyon Örneği: Aşıklı Höyük İnsanı" başlıklı çalışmasında cerrahi tarihine ışık tutuyor. İnsanların 10 bin yıldan beri kafatasının belli yerlerinde delikler açarak baş ağrılarını gidermeye, epilepsiye çare bulmaya, kafatası içindeki basıncı hafifletmeye, travma sonrası kan ya da cerahat birikmesini önlemeye, kafatası kırıklarında kemik parçalarını temizlemeye, hatta kafatasında yuva yapmış kötü ruhları defetmeye çalışıp durduklarını anlatıyor.
Tuğcu'ya göre, operasyonlar o konuda uzmanlaşmış tecrübeli "büyücü-hekim"ler tarafından gerçekleştirilmiş olmalı: "Neolitik Çağ ve hatta Mezolitik Çağda saptanan kafataslarındaki deliklerin büyük kısmının ölümden sonra açıldığı düşünülürse, uygulamanın genelde tıp dışı nedenlerle yapıldığı sonucuna varılabilir. Ölü insanın kafasının içinde var olduğu farzedilen kötü ruhun, açılan delikten dışarı çıkacağı inancı muhtemelen en önemli nedendi." Tarih boyunca insanlar farklı nedenlerle kafatasında delikler açmışlar. İngiltere'de genç kız ve erkeklerin güzelliğini, ölmüş birinin kafatasından alınan parçayı taşıyarak koruyabilecekleri inancıyla yapılan operasyonlardan, hastalığa neden olduğu düşünülen kötü ruhların çıkması için yapılan operasyonlara kadar çok farklı gerekçeler sıralanabilir.
Antropolog Lisowsky, trepanasyon tarihinde dört farklı uygulama biçiminden söz ediyor: Kazıma ve kesme tekniği, yuvarlak ya da dikdörtgen plan içerisinde oluk açarak ortada kalan parçanın kesilip çıkarılması tekniği, yuvarlak ya da oval bir plan üzerinde küçük delikler açıp bunları ince bir keskiyle birleştirerek ortada serbest kalan parçayı çıkarma tekniği ve delme tekniği... 10 bin yıl önce Aşıklı Höyük'teki operasyonu gerçekleştiren "cerrah"ın nasıl hazırlandığını tam olarak bilemesek de, trepanasyon bugün de Peru, Kenya, Malezya'daki ilkel kabilelerde görülen bir uygulama olduğundan, geçmişe yönelik tahmin yürütebilecek kadar bilgiye sahip olabiliyoruz.
Bu kabilelerde operasyon öncesi acı duyumunun giderilmesi veya azaltılması için çok çeşitli yollar deneniyor. En yaygın olanı uyuşturucu etkisi bilinen bitkilerin kullanılması. Açık yara olan bölgede iltihaplanmanın önlenmesi için de bitkilerden yararlanılıyor. Malezya'da operasyon sonrasında, kafatası kemiği yerine konmadan önce ısıtılmış muz yaprağı ve bal uygulandığı biliniyor. Kenya'nın Kisii kabilesinde ise operasyonu doktor-rahipler yapıyor; bu işlem bir meslek olarak kabul görüyor ve babadan oğula aktarılıyor. Prof. Metin Özbek, Kisii kabilesinde yapılan bu ameliyatlarda başarı oranının yüzde 90'ın altına düşmediğini söylüyor: "İlkel olabilirler ama gerçekte bu yöntemleri uygulamaları, zekâlarını hiç hafife almamamız gerektiğinin bir göstergesi."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder