Van Kalesi'nin kuzeyindeki 5 bin yıllık höyükte yapılan kazıda, Ortaçağ dönemine ait olduğu belirlenen 'kenar mahalle mezarlığı' bulundu. Farklı etnik kökenlerinden gelen ve bir arada yaşayan insanların, aynı mezarlıkta gömülmüş olduğu belirtildi. Urartu Krallığına başkentlik yapan Van Kalesinin kuzeyindeki 5 bin yıllık höyükte yapılan kazıda, Ortaçağ dönemine ait mezarlık bulundu. Günümüzden 5 bin yıl öncesine ait Van Kalesi Höyüğünde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığında, 30'u uzman 70 kişilik ekiple, kazı çalışması başlatıldı.
Kazı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Köroğlu, Van Kalesi Höyüğünün, Doğu Anadolu Bölgesindeki önemli höyüklerden biri olduğunu belirterek, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Rus, daha sonra İngiliz ve Alman bilimadamları tarafından kazılan höyükte, son olarak 1988-1990 yılları arasında İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından araştırma yapıldığını anımsattı. Prof. Dr. Köroğlu, höyüğün, havzada yaşamış bütün medeniyetlerden izler taşıyan ve bölgenin tüm tarihini içinde barındıran önemli bir yerleşim alanı olduğuna dikkati çekerek, höyükte yapılacak uzun soluklu bir çalışmanın, Doğu Anadolu bölgesinin 5 bin yıllık tarihine ışık tutacağını ifade etti.
Höyükte daha önce yapılan araştırmalara göre, en alt katmanda, günümüzden 5 bin yıl öncesine ait yerleşime rastlandığını vurgulayan Prof. Dr. Köroğlu, höyüğün en önemli özelliklerinden birinin, Urartu sonrasına ait süreci de içinde barındırması olduğunu söyledi. Prof. Dr. Köroğlu, yaklaşık 20 gün önce başlayan kazı çalışmalarında önemli bulgular elde edildiğini belirterek, şunları kaydetti: ''Kazı alanında yaptığımız çalışmada, en üst katmandaki topraktan höyüğün, Ortaçağ ve hemen sonrasındaki dönemde mezarlık alanı olarak kullanıldığını belirleyerek, 65 mezar tespit ettik. Mezarları, büyük bir titizlikle açıyoruz. İçerisindeki iskelet ve kemik parçalarından kazı ekibimizdeki antropologların yardımıyla çeşitli bulgulara ulaşmaya çalışıyoruz.
Yaptığımız incelemede, tıpkı eski Van şehrinde olduğu gibi, bu bölgenin farklı etnik kökenlerinden gelen ve bir arada yaşayan insanların, adeta aynı mezarlıkta gömüldüğünü saptadık. Bunlar arasında zaman farkı olup olmadığını araştırıyoruz. Bu mezarlara gömülen insanların sosyal statülerini, yaşam biçimlerini, beslenme alışkanlıklarını, ortalama yaşam sürelerini, geçirdikleri hastalıkları öğrenmeye çalışıyoruz.''
Kazı ekibinde bulunan Prof. Dr. Yaşar İşcan öncülüğündeki antropologların, mezarlardaki iskelet ve kemikleri inceleyerek, ölen kişilerle ilgili ilk bilgileri kendilerine aktardığını dile getiren Köroğlu, tespitlerin ardından bulguların incelenmek üzere İstanbul Üniversitesi laboratuvarına gönderileceğini belirtti. Laboratuvar sonuçlarına göre, o dönemdeki insanların günlük yaşantıları, yemekleri, ortalama yaşam süreleri gibi önemli bilgiler elde edeceklerine değinen Köroğlu, şöyle devam etti: ''İskeletlerden çoğunluğunun genç ve çocuklara ait olduğunu gördük. Bu da bölgedeki çocuk ölüm oranının çok yüksek olduğunun bir göstergesidir. Genç ve çocuk denecek yaşta ölen insanların çoğunlukta olması, bize bu çevrede yaşayan insanların ortalama yaşam sürelerinin kısa olabileceğini gösteriyor. Fakat bu laboratuvar ortamında yapılacak detaylı incelemeden sonra ortaya çıkacak. Buradaki insanların mezar taşlarına ve gömülme biçimine bakarak halk grubundan olduklarını, elit ya da zengin sınıftan olmadıklarını da söyleyebiliriz. Çünkü mezar taşları, mezarlara bırakılan kapak taşları ve mezarların inşa biçimi oldukça yalın. Ortaçağ'dan bildiğimiz işlemeli, görkemli mezar taşlarına halen rastlayamadık. Mezarlığın, büyük olasılıkla kentin kenar mahallelerinde yaşayan insanların gömüldüğü yer olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.''
Prof. Dr. Köroğlu, kazılarda gerek Urartu, gerekse Ortaçağ dönemine ait buluntulara da rastladıklarını ifade ederek, buluntuların, bir alt katmanda hangi döneme ait yapıların olduğu yönünde önemli bilgiler sunduğunu sözlerine ekledi.
Kazı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Köroğlu, Van Kalesi Höyüğünün, Doğu Anadolu Bölgesindeki önemli höyüklerden biri olduğunu belirterek, Birinci Dünya Savaşı yıllarında Rus, daha sonra İngiliz ve Alman bilimadamları tarafından kazılan höyükte, son olarak 1988-1990 yılları arasında İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından araştırma yapıldığını anımsattı. Prof. Dr. Köroğlu, höyüğün, havzada yaşamış bütün medeniyetlerden izler taşıyan ve bölgenin tüm tarihini içinde barındıran önemli bir yerleşim alanı olduğuna dikkati çekerek, höyükte yapılacak uzun soluklu bir çalışmanın, Doğu Anadolu bölgesinin 5 bin yıllık tarihine ışık tutacağını ifade etti.
Höyükte daha önce yapılan araştırmalara göre, en alt katmanda, günümüzden 5 bin yıl öncesine ait yerleşime rastlandığını vurgulayan Prof. Dr. Köroğlu, höyüğün en önemli özelliklerinden birinin, Urartu sonrasına ait süreci de içinde barındırması olduğunu söyledi. Prof. Dr. Köroğlu, yaklaşık 20 gün önce başlayan kazı çalışmalarında önemli bulgular elde edildiğini belirterek, şunları kaydetti: ''Kazı alanında yaptığımız çalışmada, en üst katmandaki topraktan höyüğün, Ortaçağ ve hemen sonrasındaki dönemde mezarlık alanı olarak kullanıldığını belirleyerek, 65 mezar tespit ettik. Mezarları, büyük bir titizlikle açıyoruz. İçerisindeki iskelet ve kemik parçalarından kazı ekibimizdeki antropologların yardımıyla çeşitli bulgulara ulaşmaya çalışıyoruz.
Yaptığımız incelemede, tıpkı eski Van şehrinde olduğu gibi, bu bölgenin farklı etnik kökenlerinden gelen ve bir arada yaşayan insanların, adeta aynı mezarlıkta gömüldüğünü saptadık. Bunlar arasında zaman farkı olup olmadığını araştırıyoruz. Bu mezarlara gömülen insanların sosyal statülerini, yaşam biçimlerini, beslenme alışkanlıklarını, ortalama yaşam sürelerini, geçirdikleri hastalıkları öğrenmeye çalışıyoruz.''
Kazı ekibinde bulunan Prof. Dr. Yaşar İşcan öncülüğündeki antropologların, mezarlardaki iskelet ve kemikleri inceleyerek, ölen kişilerle ilgili ilk bilgileri kendilerine aktardığını dile getiren Köroğlu, tespitlerin ardından bulguların incelenmek üzere İstanbul Üniversitesi laboratuvarına gönderileceğini belirtti. Laboratuvar sonuçlarına göre, o dönemdeki insanların günlük yaşantıları, yemekleri, ortalama yaşam süreleri gibi önemli bilgiler elde edeceklerine değinen Köroğlu, şöyle devam etti: ''İskeletlerden çoğunluğunun genç ve çocuklara ait olduğunu gördük. Bu da bölgedeki çocuk ölüm oranının çok yüksek olduğunun bir göstergesidir. Genç ve çocuk denecek yaşta ölen insanların çoğunlukta olması, bize bu çevrede yaşayan insanların ortalama yaşam sürelerinin kısa olabileceğini gösteriyor. Fakat bu laboratuvar ortamında yapılacak detaylı incelemeden sonra ortaya çıkacak. Buradaki insanların mezar taşlarına ve gömülme biçimine bakarak halk grubundan olduklarını, elit ya da zengin sınıftan olmadıklarını da söyleyebiliriz. Çünkü mezar taşları, mezarlara bırakılan kapak taşları ve mezarların inşa biçimi oldukça yalın. Ortaçağ'dan bildiğimiz işlemeli, görkemli mezar taşlarına halen rastlayamadık. Mezarlığın, büyük olasılıkla kentin kenar mahallelerinde yaşayan insanların gömüldüğü yer olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.''
Prof. Dr. Köroğlu, kazılarda gerek Urartu, gerekse Ortaçağ dönemine ait buluntulara da rastladıklarını ifade ederek, buluntuların, bir alt katmanda hangi döneme ait yapıların olduğu yönünde önemli bilgiler sunduğunu sözlerine ekledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder